27.10.2024
“SÖZCÜNÜN GÖREVİ BİTMİŞTİR, ERDOĞAN AÇIKLAMA YAPMAK ZORUNDADIR”
“BİR KİŞİ İÇİN UMUT HAKKI KONUŞULUYOR, BU MİLLET İÇİN UMUT HAKKI NE ZAMAN KONUŞULACAK?”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Biz Erdoğan’ın sorununu çözmek için Anayasa yapmayız. Biz Bahçeli ve Erdoğan’ın iyi polis, kötü polis oyununa alet olmayız. Devlet Bey, Abdullah Öcalan’a Meclis’i adres gösteriyor. Erdoğan’ın hala iki kelam etme cesareti göstermediğini hayretle izliyoruz. Artık sözcünün görevi bitmiştir. Erdoğan çıkıp bu millete açıklama yapmak zorundadır. Bugün bir kişi için umut hakkı konuşuluyor. Bu millet için umut hakkı ne zaman konuşulacak?” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, İstanbul Beşiktaş’ta gerçekleştirilen Teröre ve Şiddete Karşı Yaşam Hakkı Mitinginde yurttaşlarla bir araya geldi. Bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan mitingde konuşan Özel, “Dün geceyi yollarda, dün geceyi Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkarak geçiren, buraya Türkiye’nin dört bir yanından, İstanbul’un dört bir yanından ulaşan, bugün bu çağrıya kulak verip burada korkmadığını, sinmediğini teslim olmayacağını haykırmaya gelen ve bugün benim sözümü dinlemeye gelirken, sözden daha önemlisi burada sözünü söyleyen her birinizin önünde saygı ile eğiliyorum. Hepiniz hoş geldiniz” ifadelerini kullandı. Özel şöyle devam etti:
“KORKUYU YENİP, KIRIP BURAYA GELENLERE BİNLERCE SELAM”
“Cengiz Coşkun, Zahide Güçlü, Hasan Hüseyin Canbaz, Atakan Şahin Erdoğan, Murat Aslan. Çarşamba günü TUSAŞ’ımıza yönelik terör saldırısında şehit oldular. Onlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti için, Kurtuluş Savaşı’ndan bugüne ve terörle mücadelede verdiğimiz tüm şehitleri rahmetle ve minnetle anıyoruz. Bu mitingi, bu toplantıyı terör saldırısından önce planlamıştık. Salı günü yapacağımızı duyurduk. Kadınların, çocukların, bebeklerin, sokaktaki canların, ormanların, orman yanarken telef olan canların, hepimizin yaşam hakkını savunmak için, yaşam hakkına vurgu yapmak için toplanacaktık. Çarşamba günü hain terör saldırısını yaşadık. Acilen toplandık. İki parça halinde. Bir grup benimle Diyarbakır’da. Bir grup Ankara’da. Ardından ertesi sabah erken saatte Ankara’da buluştuk. Bu toplantının yapılmaması, bu mitingin ertelenmesi gündemdeydi. Dendi ki her şey bir yana güvenlik kaygısı İstanbul’un trafiğini bile bir anda boşalttı. Güvenlik kaygısı o meydanı, o büyük meydanı dolduracak kalabalığı zorlar. Gelmezler, gelemezler. Bugün yüreği burada olup evinden, bir başka yerden burayı takip edenlere büyük saygımızla ama terör tam da bunu yapmak istediği için, terörün amacı bizi korkutmak, bizi susturmak, bizi sindirmekken, terörün amacı hayatımızı kendi hedeflerine göre değiştirmekken, terörün amacı bizlerde yaratacağı korku ile bizlere istikamet dayatmakken, o korkuyu yenip, kırıp buraya koşup gelenlere meydanı dolduran on binlere binlerce teşekkür, binlerce selam olsun.”
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ, SİNMEYECEKTİR, TERÖRE TESLİM OLMAYACAKTIR”
“Teröre ve şiddete karşı korkmayanlar, hoş geldiniz. Susmayanlar, teslim olmayanlar, hoş geldiniz. Birlik ve beraberliğinden vazgeçmeyenler hoş geldiniz. Bugün bu meydanda, bu ülkenin geleceğine ipotek koymaya çalışan teröre, hayatımızın her alanını esir alan şiddete karşı hep birlikte meydan okumaya geldik. Ülkemiz 40 yıldır başta PKK, farklı terör örgütlerinin hedefi olmaktadır. Milletimiz terör saldırılarında canlarını yitirmiş, şehitler vermiş, çok acılar çekmiştir. Güvenlik güçlerimizin yanı sıra kamu personelleri, öğretmenler, sağlık emekçileri, işçiler, siviller bu saldırıların hedefi olmuştur. Ama tüm bunlara rağmen Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyetimizin iki gün sonra 101’inci yılını kutlayacağımız bugünlerde dimdik ayaktadır, sinmeyecektir, teröre teslim olmayacaktır.”
“KADINLARIMIZ, ÇOCUKLARIMIZ, BEBEKLERİMİZ GÜVENDE DEĞİLDİR”
“Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, Türkiye’nin kurucu partisiyiz. Biz, bu ülkenin birliği, beraberliğinin teminatı partiyiz. Güçlü, zengin, adil, demokratik bir Türkiye için terörü bitiren, şiddeti yok edip yurttaşlarını güvende tutan, toplumsal barışı sağlayan ve daima ileriye giden bir Türkiye için çalışanlarız. O yüzden bu milletin önünü kesmek isteyen kim olursa olsun, hangi odak olursa olsun karşısındaki en büyük güç Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bugün yaşam hakkı için buradayız, bugün yaşam hakkını savunmak için buradayız. Bu iktidar Türkiye’yi herkes için güvensiz hale getirmiştir, bu iktidar yurttaşlarını koruyamamaktadır. Kadınlarımız güvende değildir, çocuklarımız güvende değildir, yenidoğan bebeklerimiz bile güvende değildir. 2022’de erkekler tarafından 334 kadın, 2023’te 315 kadın, 2024’ün sadece ilk 10 ayında 325 kadın hayatının baharında hayattan koparıldılar, katledildiler. Maalesef artan trend ortadadır ve bugün duyacağımız her rakam, ilk altı ayda bir yıl öncesini, ilk dokuz ayda bir yıl öncesini yakalayan ve ülkenin ne kadar kötü yönetildiğini, bu iktidarın hiçbir rakama iyi gelmediğini, hiçbir kesime iyi gelmediğini gösterecek rakamlardır.”
“AVRUPA ÜLKELERİ ARASINDA ŞİDDET GÖREN KADINLARIN EN YÜKSEK OLDUĞU ÜLKE TÜRKİYE’DİR”
“Toplumsal hafızamıza kazınan kadın cinayetlerinden, daha 17 yaşında öldürülen Münevver Karabulut’u, 19 yaşında katledilen Özgecan Aslan’ımızı. Kızının gözünün önünde yaralıyken ‘Ölmek istemiyorum’ diye yalvaran Emine Bulut’u unutmadık, onların şahsında nicelerini unutmadık. Ve son dönemde İstanbul’da canice katledilen Ayşenur Halil, İkbal Uzuner. Van Gölü kenarında ölü bulunan Rojin Kabaiş, Adıyaman’da evladının gözü önünde silahla vurulan Merve Daşcan, Adana’da 12 saat içinde hayatını kaybeden beş kadın. Biliyoruz ki kadınları katilleri kadar korumasızlık öldürüyor. Örneğin sadece geçtiğimiz eylül ayında Aydın’da 29 yaşındaki Neriman Yükçü şikayet ettiği eski eşi tarafından, Kayseri’de 43 yaşındaki Hatice Gül uzaklaştırma kararı aldırdığı eski sevgilisi tarafından, Antalya’da 57 yaşındaki Fadim Demirhanoğlulları uzaklaştırma kararı varken, boşanma aşamasındaki eşi tarafından katledildiler. OECD verileri Avrupa ülkeleri arasında şiddet gören kadınların oranının en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olduğunu gösteriyor. Rakam korkunç, yüzde 38. Üç kadından birinden fazlası, neredeyse iki kadından biri şiddet görüyor bu ülkede. Kadınların yüzde 70’i geceleri sokakta yürürken kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden iki elimizi kaldırarak oy verdiğimiz ve bütün Meclis mutabakatla oy verdiğimiz, ‘Bir iyi iş yaptıysa Adalet ve Kalkınma Partisi, o da budur’ dediğimiz o sözleşmeden, bu milletin temsilcilerinin oybirliği ile girdiği o sözleşmeden, tek bir imzayla, bir gece yarısı Hüda Par’a verdiği sözü tutmak için çekilen kişi, kadınların arkasından devleti çeken, çocukların arkasından devleti çeken kişidir. Tarih önünde sorumludur. Tarih önünde mahkumdur.”
“CEMAAT, TARİKAT POLİTİKASINA DEVAM EDEN İKTİDARI UYARIYORUM”
“Gençlerimiz ve çocuklarımız güvende değildir. Saygın araştırma şirketlerinin raporlarına göre, toplumun yüzde 85’i bu ülkede çocukların güvende olmadığını ifade ediyor. Unutmayalım, hatırlayalım. Adana Aladağ’da bir cemaat yurdunda çıkan yangında 11 kız evladımızı yitirmiştik. Bu kız çocukları bir devlet yurdu yapılmayıp, o cemaat yurdunu da denetimsiz bırakanlar yüzünden ölüme gittiler. İki yıl önce tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara Elazığ’da devlet yurt imkanı sağlamadığı için kaldığı cemaat yurdunda yaşadıklarından dolayı intihar etmişti. Yeterli sayıda devlet yurdu yapmayan, yoksul evlatlarımızı cemaatlerin, tarikatların kucağına bilerek itenler bu ölümlerden tamamen sorumludur. Bu iktidar öğrencinin barınma sorununu bile isteye çözmemekte, onları birtakım yapıların kucaklarına ittirmektedir. Bu iktidar, öğrencinin barınma sorununu bile bile çözmemektedir. Bu iktidar, elindeyken İstanbul’da belediyeleri bir tek yurt yapmayan bir iktidardır. Ve bugün burada, şu ana kadar 14 tertemiz öğrenci yurdunu yaparak, İstanbul’a gelen yoksul evlatlarına sahip çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu buradadır. Kendisini, çalışma arkadaşlarını, bütün belediye Meclis üyelerimizi ve ilçelerinin dar kısıtlı imkanlarına rağmen İstanbul’da öğrenci yurdu açan belediye başkanlarımızı, Türkiye’nin dört bir yanında yurt sorunu ile mücadele eden Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri alınlarından öpüyoruz. İyi ki varlar. Cemaat ve tarikatlar politikasına devam eden iktidarı uyarıyorum, devletin hiyerarşisi değil, kendi hiyerarşisini tanıyan; devlete sadakati değil, bir meczuba sadakati koruyanların 15 Temmuz akşamı devlete ve millete ne yaptıklarını hep birlikte gördük. Bugün faaliyette olan, sırtını sıvazladığınız, koruduğunuz, kolladığınız, devletin içine sızmalarınıza seyirci kaldıklarınızın, hangi gün bu devlete baş kaldıracaklarını, bu milletin karşısına çıkacaklarını bilemeyiz, bilemezsiniz. Bunun için uyarıyorum. Bu köhne anlayışı derhal terk edin.”
“BU ÜLKE NARİN’İ, SILA BEBEĞİ KORUYAMADI”
“Bu ülke Alperen Enes’i koruyamadı. Bu yılın mayıs ayında 17 yaşında çıkmaması gereken bir inşaatta çalışırken öldü, MESEM projesi kapsamındaydı. Bu ülkede 16 yaşında çocuklar temizlemekte oldukları vincin altında kalarak, presin altında kalarak MESEM projesi kapsamında can verdiler, can veriyorlar. Bu ülke 8 yaşında Narin’imizi koruyamadı. Diyarbakır’da 19 gün sonra evinden 1,5 kilometre uzaktaki cansız bedenini buldular ama halen daha katilini ortaya çıkaramadılar, verilen sözü unuttular, unutturdular. Bu ülke 2 yaşındaki Sıla bebeği koruyamadı. Bu iktidar Sıla bebeğin şiddet görmesine, istismar olmasına ve istismar edilmesine engel olamadı. Hastaneye gittiğinde doğru teşhisi koyamadı, evine yolladı, bir dahaki geldiğinde iş işten geçmişti. Çünkü Narin’in katilinde de Sıla bebeğin durumunda da savcının bilmediğini bilen iktidar milletvekilleri, ‘Söylemeye dilim varmıyor, dostlarım var orada’ diyen iktidar milletvekilleri var. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisi Narin’ler ölmesin diye, Sıla bebekler yaşasın diye hem de bu zihniyete karşı onları koruyan, kollayanlara karşı bir bütün olarak, dimdik ayaktadır. Buradayız. Burada durmaya, burada olmaya devam edeceğiz.”
“BEBEK ÖLÜMLERİ BİLİNİYORKEN O HASTANELERİ AÇIK TUTTULAR”
“Bu ülkede bebekler bile korunamıyor. 12 yenidoğan yavrumuz ihmalin, denetimsizliğin, para için gözü dönmüşlüğün kurbanı oldu. 19 ay önce bilinen, teknik takibe geçilen ve adeta canlı yayında ölümleri teker teker izlenen 12 bebeğimizi, evladımızı kaybettik. Ölümler bilinirken, bu çetenin faaliyetleri bilinirken o hastaneleri açık tuttular. Operasyon oldu, gözaltılar oldu, tutuklamalar oldu ama kamuoyu duyana kadar, altı ay daha o hastaneleri tıkır tıkır işlettiler. Ne zaman birisi savcıyı tehdit etti, savcı kendi tehdidinden dolayı durumu bir kez daha ifade etti, kamuoyu duydu, infial oluştu, o gün döndüler, o hastanelerin ruhsatlarını iptal ettiler. Açıkça söylüyorum, bir daha söylüyorum. Caydırıcı olsun diye, herkesin gözünün önünde ibreti alem olsun diye, o hastanelerin askıya alınan ruhsatları, iptal edilen ruhsatları başka isimle yeniden önümüze gelmesin diye, mahkeme kararıyla yürütmeyi durdurmalar olmasın diye, bir kez daha çağrı yapıyorum. O hastaneleri bedelsiz kamulaştırmamız lazım. Haydi getirin Meclis’e bunu yapalım. Ve bir kez daha söylemek istiyorum ki bugünkü Sağlık Bakanı o günkü İstanbul İl Sağlık Müdürüdür. Asla ve asla bir gün daha bakanlık koltuğunda oturmamalıdır. Bu bakan mı sorumlu? O bakan mı sorumlu? Önceki mi sorumlu? İfade edeyim ki, bir tane var baş sorumlu, aynı kalemle bugünkü bakanı da atayan o günkü bakanı da atayan Recep Tayyip Erdoğan.”
“GENÇLERİMİZE YÖNELEN EN BÜYÜK SIKINTI, UYUŞTURUCUDUR”
“Bugün çocuklarımıza ve gençlerimize yönelen en büyük sıkıntı uyuşturucudur. Emniyet’in resmi raporlarına göre, 2019’dan 2023’e, ele geçirilen uyuşturucu, ‘halk arasında’ demeyeyim, dilim varmıyor bağımlıları arasında ‘kristal’ denen metamfetamin yüzde 2 bin artmıştır. Bu açıkça bir suç üstü halidir. İki ihtimal vardır. Ya bu iktidarın iktidarında, 4 yılda, metamfetamin bağımlılığı yüzde 2 bin artmıştır ya da bu iktidarın bugünkü bakanının ele geçirdiklerinin 20’de birini bile ele geçirmeyen bir önceki bakan vardır. Ama sorumlu bu bakan mıdır? Süleyman Soylu mudur? Baş sorumlu vardır, ikisini de atayan Erdoğan‘dır. Toplumun yüzde 70’i maalesef her geçen gün uyuşturucu kullanımının daha çok arttığını ifade etmektedir. Anketlerde toplumun uyuşturucu kullanımının arttığını söyleyenlerin sayısı son ankette yüzde 88’e ulaşmıştır. Halk böyleyken her bir siyasetçi, belediye başkanı, ilçe başkanı, partilimiz, gittiği her yerde ‘Evladımızı bu illetten kurtarın. Artık uyuşturucu sorununa bir çare bulun’ diyen anneyle babayla, gözü yaşlı aile mensuplarıyla karşılaşmaktadır. Bunun için bu sorunu yaşam hakkı açısından fevkalade önemsiyoruz.”
“İLK SEKİZ AYDA BİN 371 EMEKÇİ, İŞ CİNAYETİNDE HAYATINI KAYBETTİ”
“Bir diğer yaşam hakkı ihlali iş cinayetleridir. 2023 yılında 1972, 2024’ün ilk sekiz ayında 1371 emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Sağlık çalışanlarında durum aynı. 2022’de 249 olan, 2023’te 450’ye çıkan şiddet vakası 2024’ün sadece ilk altı ayında beş yüzü geçmiştir. Bu iktidar sağlıkta şiddetin önüne geçecek adımlar için sağlık meslek örgütlerinin, sağlık alanındaki sendikaların, muhalefet partilerinin önerilerini elinin tersiyle itmekte, sağlık emekçisini katliamcılarla, saldırganlarla, gözü dönmüşlerle burun buruna, baş başa bırakmaktadır. Maalesef pek çoğunuz dün gece yoldaydınız, uyumadınız. Bu sabah dünyanın en güzel şehri İstanbul’a uyandınız. Maalesef bu ülkede bir sabah uyanıyoruz, sekiz yaşında bir kız çocuğu öldürülmüş. Olayın üstü örtülmeye çalışılıyor. Bir sabah uyanıyoruz gencecik bir kadın canice katledilip surlarından atılmış bu kentin. Bir sabah uyanıyoruz, el kadar bebekleri cani bir tüccarın kârına kurban eden sistem tıkır tıkır işliyor. Bir sabah uyanıyoruz, ormanlarımız içindeki canlarla birlikte cayır cayır yanıyor. Bir sabah uyanıyoruz, sokaktaki masum canlar bu iktidarın getirdiği, sonunda ‘itlaf, katliam’ dediği bir yasa ile ve bizim, sizin, hepimizin mücadelesiyle o itlaf lafı oradan çıkmışken ama yasa ortada, niyet akılda zihindeyken onlar ki hiçbirisi bu yasayı uygulamayan belediye başkanlarım tehdit altındadır ama asla bu yasayı uygulamayacaktır. Bu yasayı uygulayan iktidar mensupları canlarımızı katletmektedir. Buna sonuna kadar direneceğiz, sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
“BU MİLLETİ KORUYAMAYANLAR EMANETE İHANET EDENLERDİR”
“Ve bir sabah uyanıyoruz, akşam olmadan TUSAŞ’ımıza yapılan saldırıyı adeta canlı yayınlarda izliyoruz. Bu millet, iktidarı seçerken güvenliğini o iktidara emanet eder. Bu milleti koruyamayanlar, emanete ihanet edenlerdir. Biz onların dimdik karşısındayız. Biz, bu iktidarı düzeltene kadar, bu iktidarın uygulamalarını derhal terk edene kadar, bu ülke kadınlar, çocuklar, canlar, bebekler ve her birimiz için güvenli bir ülke olana kadar bu iktidarla mücadele edeceğiz, bunları yeneceğiz, bu ülkeyi tekrar kurtaracağız. Bizim yıllarca itiraz etmemize rağmen sağlık hizmetleri ticarileştirildiği için, denetlemediği için, yoğun bakım üniteleri bile başkalarına parça parça kiralanabildiği, taşerona verilebildiği için, bebekler, yenidoğanlar öldü. Bizim her bir milletvekilimizin iki eliyle oy verdiği İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı için, devlet kadınların arkasından çekildiği için her geçen gün kadın ölümleri, kadına karşı şiddet tırmanıyor. Şiddete karşı caydırıcı cezalar olmadığı için, iyi hal indirimi kaldırılmadığı için ve ‘Nasılsa biraz yatar çıkarım’ diye düşündüğü için caniler, bu cinayetler işlenmeye devam ediyor. Evlatlarımız cemaatlere, tarikatlara mecbur edildiği için, ÇEDES gibi programlarla sınıfın ortasına tabut getiren bir anlayışa emanet oldukları için bu ölümler, bu cinnet hali devam ediyor. Biz, ‘Hayvan hakları fonu kurup sokak hayvanları sorununa vicdani, ahlaki, insani bir çözüm bulalım’ derken iktidar hayvan öldürmeye cevaz veren bir kanun çıkardığı için bu canlar katlediliyor. Biz, ‘Ormanları korumak için tedbir alın’ derken onlar kendilerine aldıkları uçaklardan vazgeçmeyip yangın söndürme uçakları almadıkları için, yeterli kaynak ayırmadıkları için, orman mühendisini ormanın dostu değil, hükümetin düşmanı gördükleri için bu haldeyiz.”
“KÜRTLER ‘SORUNUM VAR’ DİYORSA KÜRT SORUNU VARDIR”
“6 Şubat, 53 bin 537 can öldü ve 24 bini Hatay’da öldü. O gün yaşam hakkını koruyamadıkları, dirençli kentleri inşa edemedikleri, kesilen kolonları görmedikleri, keseni cezalandırmadıkları ve ilk anda orduyu sahaya sürmedikleri için yaşananlar hala yüreğimizi yakıyor. Bu ülke 40 yıldır, 50 yıldır teröre en az 40 bin can verdi. Yaşam hakkının en önemli tehdidi terördür. Buraya gelirken bile kaygılandığımız şey, terörün gözünün yaşına bakmadan, kim olduğuna bakmadan sivilleri hedef almasıdır; askerimizi, polisimizi şehit etmesidir. Biz bu ülkede toplumsal barışın sağlanması için gerekli iradeyi hep koruduk, o irade hep vardı, şimdi de onu ifade ediyor ve bir adım geri atmıyoruz. Çünkü biz yıllardır bu ülkede yaşayan insanların Anayasada yazdığı gibi eşitliğini savunduk. Bu ülkede Kürtler ‘Sorunum var’ diyorsa Kürt sorunu vardır. Devlet bir sorunun olup olmadığına değil, millet o sorunun olup olmadığına karar verir. Devlet o sorunu çözmek için vardır. Ancak Cumhur İttifakı, bu sorunları görmezden gelerek, diğer yandan şehit ailelerinin, gazilerin duygularını yok sayarak, konuyu bir kez daha Meclis’in önünden kaçırarak, işine gelen aktörü parlatarak, işine gelmeyeni hapiste tutarak, ırakta tutarak ve fikrini almayarak, ‘Ben yaptım oldu’ diyerek bir de yatmanın içine girmiştir bizim tutumumuz nettir. Bu ülkede Kürtler, ‘Sorunumuz kalmadı’ diyene kadar Kürt sorununun varlığına inanacağız.”
“ALIŞVERİŞLE BİR ANAYASA OYUNU KURMA HESABI, AYIPLI BİR HESAPTIR”
“Bu sorunlar kayyum politikalarının sona ereceği sivil demokratik siyasetin önünün açılacağı, herkesin kendini özgür ve eşit hissedeceği, toplumsal barışın bir mutabakatla inşa edileceği bir süreci Meclis’te başlatarak ve takip ederek ve sonlandırarak bu sorunu çözmelidir. Biz bu zemini oluşturacak girişimlere üzerimize ne düşüyorsa o boyutuyla katkı vereceğiz. Terörün bitmesi için kim konuşacaksa, konuşsun ama bir kişiyi konuşturup sorunu çözme hesabı, yanlış hesaptır. Bir kişinin sorununu çözüp, Tayyip Bey’in de istediğini alıp, bu alışverişle bir Anayasa oyunu kurma hesabı, ayıplı bir hesaptır. Bunun için biz çözüm için Meclis’i adres gösteriyoruz. Devlet Bey, Abdullah Öcalan’a Meclis’i adres gösteriyor. Yapılan teklif görünüşte Sayın Bahçeli’nin teklifidir. Cumhur İttifakı’nın gizli açılımının ayan beyan sözcüsü Sayın Bahçeli’dir. Ancak Sayın Erdoğan’ın hala iki kelam etme cesareti göstermediğini gözlerimizin önünde hayretle izliyoruz. Erdoğan, Bahçeli söyleyeceğini söyledi, gizli bir görev dağılımı olduğu ortada, bir anlaşmazlık olduğunu söyleyenler de var. Artık sözcünün görevi bitmiştir. Erdoğan çıkıp bu millete açıklama yapmak zorundadır. Teröre karşı sizin gösterdiğiniz bu cesareti göstermeyen Erdoğan’a ‘Çık artık, Bahçeli’yi sözcü kılma, ne diyorsan sen söyle’ diyoruz.”
“BAHÇELİ VE ERDOĞAN’IN İYİ POLİS, KÖTÜ POLİS OYUNUNA ALET OLMAYIZ”
“CHP, toplumsal barışın sağlanması, bir daha şehit gelmemesi, anaların gözyaşı dökmemesi için irade sahibidir. CHP şehit ailelerinin, gazilerin yüzüne bakamayacağı hiçbir yöntemin, hiçbir sürecin içinde olmayacaktır. Onun için Devlet Bey’in söyledikleri ile değil toplumsal mutabakatla milletin temsilcileri ile birlikte yol almak en doğrusudur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ülkedeki toplumsal barışın da, kardeşliğin de, ülkenin bölünmez bütünlüğünün de teminatı, bu ülkenin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Ancak partimizin bu tutumundan rahatsız olanları, siyasi yankesicilik yapmaya çalışanları, düzmece anketlerle kitlenin moralini bozmaya ve topluma istikamet tayin etmeye çalışanları görüyoruz, izliyoruz. Onlar bilsinler ki biz bu ülkenin bir tane sorununu çözmek için sorumluluk alırız. Biz Erdoğan’ın sorununu çözmek için Anayasa yapmayız. Biz Bahçeli ve Erdoğan’ın iyi polis, kötü polis oyununa alet olmayız. Biz özgüvenli siyasetimizle kurulduğu gün olduğu gibi, 31 Mart’ta olduğu gibi bugün de Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisidir.”
“BU ÜLKEYİ KORKMAYANLAR KURDU VE BİZ DE KORKMUYORUZ”
“Bu iktidar kadınlara, çocuklara iyi gelmiyor. Bu iktidar 12 bin 500 liraya mahkum ettiği emeklilere ara zam yapmayıp, ‘17 bin liraya geçin’ dediği asgari ücretlilere, maliyetin altında fiyat verdiği çiftçilere iyi gelmiyor. ‘Anayasa’ diyelim, bunları konuşmasınlar, ‘İsrail saldıracak’ diyelim bu gündemden kopsunlar, ‘Öcalan Meclis’e gelsin’ diyelim milletin derdi görülmesin istiyorlar. Ama biz onların gündemine hiçbir zaman teslim olmadık, asla olmayacağız. Bugün toplumda bir kişi için umut hakkı konuşuluyor. Şunu eklemek ve sormak istiyorum. Bu millet için umut hakkı ne zaman konuşulacak? Açlık sınırının altında kalan emeklilere, asgari ücretlilere, mülakatta elenen gençlere, onlarca sabıkasına rağmen salıverilen suçluların öldürdüğü kadınlara, gençlere, yaşama hakkı elinden alınan çocuklara ve bebeklere, dirençsiz kentlerde, afetlerde hayatını kaybedenlere ve ailelerine ne zaman umut hakkı tanıyacaksınız? Vera’ya ve babası Tayfun Kahraman’a, Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’a ne zaman umut hakkı tanıyacaksınız? Bugün Beşiktaş Meydanı’nda teröre inat, her türlü şiddete karşı yaşam hakkını savunan sizlere, her birinize teşekkür ediyorum. Bu meydandan yükselen ses, Türkiye’nin sesidir. Biz hep birlikte Türkiye’yiz. Bu ülkeyi hep birlikte kurduk. Sorunları birlikte çözeceğiz. Kimsenin bize istikamet çizmesine de izin vermeyeceğiz. Unutmayın bu Cumhuriyeti, bu ülkeyi, korkmayanlar kurdu ve biz de korkmuyoruz. Teröre rağmen bir arada yaşama irademizden, kardeşliğimizden vazgeçmiyoruz. Şiddetin hiçbir türlüsüne teslim olmadık ve olmayacağız.”
“CUMHURİYET BAYRAMINI KORKMADAN, SİNMEDEN HEP BİRLİKTE KUTLUYORUZ”
“Bugün 27 Ekim, iki gün sonra 29 Ekim. Ve birileri diyor ki ‘Mitingi iptal edin.’ Etmedik. Birileri diyor ki ‘Bahanesi bulundu, 29 Ekim kutlamalarını iptal edin.’ Etmedik. Şimdi buradan Cumhuriyet Halk Partisi’nin mevcut Genel Başkanı olarak sizlere bu partinin birinci Genel Başkanı’nın yaptığı bir işten, bugüne yolladığı bir mesajdan bahsedeceğim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dünyadaki iyi eğitim, yüksek teknolojiyi bu ülkeye kazandırmak için, bu ülkenin gençlerini yurtdışında eğitime yollayan projenin bizzat sahibidir. Öğrenciler yurtdışına giderken, trene binmek üzereyken, o dönemi şöyle hatırlayın. Sivas’ın Zara ilçesinden çıkmış öğrenci, önce köyünden Zara’ya, Zara’dan Sivas’a aksak ulaşım imkanlarıyla İstanbul’a kadar gelmiş. Devletin kendine verdiği tren biletini almış. Trene binmek üzere gardadır. Öyle ya. O trenin her bir yolcusu Anadolu’daki evinden günler önce ayrılmıştır, gitmeden durdurmak ya da ona bir şey duyurmak gerekirse trene telgraf uygulaması vardır. Örneğin ‘Gitme, anneni kaybettik, eve dön’ telgrafı için o günlerde kurulmuş sistemdir. Türkiye’den yurtdışına eğitim için giden öğrencilere trene binerken garda telgraf gelmektedir. Milli Eğitim Bakanı eliyle ulaşan telgrafta Gazi Paşa öğrenciye, ‘Evladım yurtdışına bir kıvılcım olarak gidiyorsun. Anadolu’dan dünyanın öbür ucuna bir kıvılcım olarak sıçrıyorsun. Eğitimini alacaksın. Öğreneceksin. Bu ülkeye bir Cumhuriyet ateşi olarak döneceksin’ diye telgraf çekmektedir. O telgrafı alan öğrenci, o telgrafı anasının resminin yanına koyduğu gibi yurtdışına gider ve hiçbiri dönmemeyi düşünmez. Şimdi Gazi Paşa’nın sözleriyle, her birinize seslenmek isterim ki, buraya korkmadan geldiniz. Partinize, ülkenize bağlılıkla geldiniz. Her birinizin içindeki aşkı ve sevdayı biliyorum. Her birinize inanıyorum. Buraya birer kıvılcım olarak geldiniz. Buradan memleketlerinize birer Cumhuriyet ateşi olarak dönün. 29 Ekim’i ilk günkü gibi sahiplenenler olarak 100’üncü yılda olduğu gibi 81 ilde tüm örgütlerimizi, tüm vatandaşlarımızı Cumhuriyet’e sahip çıkmaya, Cumhuriyet Bayramı’nı korkmadan, sinmeden, birilerinin işine geldiği gibi iptal etmeden, hep beraber kutluyoruz. Gidin Cumhuriyet ateşleri, sizi seviyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi ki varsınız, iyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var. İyi ki Cumhuriyet var. Hoşça kalın, güle güle gidin. Gittiğiniz yeri güldürün. Biz geleceğiz, bu milletin yüzünü güldüreceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”